Sorunu sor hemen cevaplansın.
Nizami Mahkemeler Nedir
Avrupa devletlerinin baskısı ve ıslahat fermanlarının iktizasından olan yeni kanunların uygulanması için yeni yargı mercilerine ihtiyaç duyulmuş,bu yolda nizamiye mahkemeleri adı verilen mahkemeler kurulmuştur. Hükümet böylece merkezi otoriteyi güçlendirmeyi de düşünmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilinde şeriye mahkemeleri dışında ilk nizami mahkemeler olan asliye ve ticaret mahkemeleri de Tanzimat hareketinin bir icabı olarak 1846 da kurulmuştur. 1839 Gülhane hatti Hümânununda yapılacağı bildirilen şeylerin daha geniş şekilde tatbik edileceğine dair 1856 Islahat fermanı da Abdülmecit zamanında ilân olunmuştur.
1840 tarihinde kabul edilen ceza kanununun uygulanması büyük ölçüde Tanzimat prensiplerinin hayata geçirilmesi demek olduğundan, merkez ve taşrada kurulan meclisler idarî ve malî görevlerinin yanısıra bu işle de görevlendirilmiştir. Taşralarda memurlarla müslüman ve gayrımüslim halktan ileri gelenlerin katıldığı ve belde kadısının de üye olarak yer aldığı taşra meclisleri, bu kanun çerçevesinde karar vermekte, bunların önemli suçlara dair kararları merkezdeki Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye’de temyizen incelenmekte vegerekirse yeniden muhakeme yapılmaktaydı. 1837 yılında kurulan Meclis-i Vala aynızamanda merkezde işlenen suçlar için bidayet ve devlet memurları için idare mahkemesi fonksiyonunu icra ediyordu. Bu devirde üst yargı mercii olarak Divan-ı Hümayun’un yerini Meclis-i Vâlâ almıştır. 1854 yılında idare ve adliyenin ayrılması yolunda önemli bir adım atılarak merkez ve taşrada meclis-i tahkikat adında yargı mercileri kurulmuş, bunlar sadececeza davalarına bakmakla görevlendirilmişlerdir. Bunların üst mercii fonksiyonunu da tabiatiyle Meclis-i Vâlâ ifa etmiştir.
1864 tarihli Vilâyet Nizamnamesi ile idare ile adliye birbirinden ayrılmış; taşra meclislerinin de adlî görevleri Fransız örneğine göre kurulan yeni nizamiye mahkemelerine verilmiş; öte yandan bu mahkemeler ceza davalarının dışında belirli bazı hukuk davalarına bakmakla da yetkilendirilmiştir. Köy ve nahiyelerde ihtiyar heyetleri sulh derecesinde görev yapacak, adliye bidayet, istinaf ve temyiz mahkemeleri şeklinde teşkil edilecekti. Bu defa yeni mahkemelerle şer’iye mahkemeleri arasında görev ve yetki uyuşmazlıkları doğmuş ve devletin sonuna kadar da süregelmiştir. Söz gelişi nizamiye mahkemesinde görülen bir adam öldürme davasında tarafların eğer şahsî talepleri varsa bunlar şer’iye mahkemesine giderek buradan da ayrı bir hüküm çıkarabilirlerdi. Böylece nizamiye mahkemesinde beraat eden bir kimse şer’iye mahkemesince idama mahkûm edilebilir, aksi de söz konusu olabilirdi. Hukuk davalarını da taraflar şer’iye mahkemelerine götürebilirdi. Osmanlı hukukunun yapısından doğan bu düalite Tanzimat devrinin ve bu devirdeki adliye ıslahatının en bariz vasfı olmuştur.Bunu önlemek için zaman zaman her iki mahkemenin görev ve yetki sınırını belirleyen kararnameler yayınlanmak ihtiyacı hissedilmiş, ancak devletin sonuna kadar bunda başarılı olunamamıştır.
Bu devirdeki reformlarla hukukumuza o zamana kadar rastlanmayan istinaf ve toplu hakim gibi müesseseler de girmiştir. Müslüman ve gayrımüslim üyelerden oluşan bu mahkemelerin kararları merkezdeki Divan-ı Ahkâm-ı Adliye’e temyiz edilebilmekteydi. Meclis-i Vâlâ 1868yılında Divan-ı Ahkâm-ı Adliye ve Şura-yı Devlet adıyla iki organa ayrılmıştı. Divan-ıAhkâm-ı Adliye başkanı nazır ünvanıyla kabinenin üyesiyken, 1837 yılında klasik dönemdeki çavuşbaşılık memuriyetinin yerini alan Divan-ı Deavi Nezareti 1875 yılında Adliye Nezareti’ne dönüştürülerek Divan-ı Ahkâm-ı Adliye ve Ticaret Divan-ı İstinaf’ı da buraya bağlandı. Bu arada nizamiye mahkemeleri hakimleri için de daha önce (1869) lise seviyesinde kurulmuş bulunan hukuk okulu 1880 yılında fakülte seviyesine getirildi. Böylece müslümanlar gibi medreselerde okuyamadıkları için gayrımüslimlerden hukuk bilgisinden oldukça mahrum hatta cahil kimselerin nizamî mahkemelere üye olmalarının önüne geçilmek istendi. Hâkim tayinleri düzene bağlandı, hâkimlerin teminat altında ve her türlü müdahaleden uzak olduğu ifade edildi. Nizamiye mahkemelerinde bir başkan ve iki üye bulunur, başkan genellikle ilmiye sınıfından bir kadı ve üyelerden biri de zimmî olurdu. Pratikte bütün adlîişleri hukukçu olması itibariyle mahkeme başkanı yürütürdü, çünki üyeler genellikle hukuk bilgisinden tamamen mahrum, hatta okur-yazar bile olmayan kimselerdi. Öte yandan gayrımüslimlerin adliyede müslümanlarla eşit temsili de sözde kalmıştır, çünki üç kişilik bu mahkemelerde çoğunluk müslümanlarda olduğu
93 Harbi mağlubiyeti ve bunu takiben imzalanan Berlin Anlaşması sırasındaki telkinler doğrultusunda 1879 yılında mahkemelerde son bir düzenleme yapılmış, Fransız orijinli Teşkilat-ı Mehakim Kanunu kabul edilmiştir. Bununla ilk defa savcılık kurumu getirilmiş,modern anlamda avukatlık ve noterlik kurulmuştur. İkinci Meşrutiyet’ten sonra toplu hakim usulünden vazgeçilmek zorunda kalınmış ve 1913’te sulh hakimlikleri kurulmuştur. Adliye teşkilatı bu haliyle cumhuriyete kadar gelmiş, cumhuriyetten sonra 1924 yılında şeriye mahkemeleri kaldırılarak nizamiye mahkemeleri ülkenin yegane genel mahkemeleri olmuştur.Divan-ı Ahkâm-ı Adliye’nin dönüştüğü Mahkeme-i Temyiz de cumhuriyetten sonra Yargıtay adını almıştır.
Tarih: 2013-11-24 22:00:00 Kategori: Edebiyat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.